-
“Gençlerimiz,
sağlam bir iklimin insanları gibi, çevrelerindeki her şeyden faydalansınlar,
güzel
ülkelerde bir meltemin
kanadında gelen sağlık gibi sanat eserleri de onların gözlerine, kulaklarına
mutlu etkiler sağlayan birer kaynak olsun. Gençlerimiz, ta çocukluktan
güzelliği sevmeye,
güzele benzemeye, onunla bir olmaya, kaynaşmaya özensinler!
-
-İşte,
eğitimlerin en güzeli bu olurdu ( PLATON,
2001:84-85)”
Buradan
da anlaşılacağı gibi Platon eğitimi güzele denk tutmaktadır. Onun için eğitim
güzeli sevmeyi ve güzelin farkına varmaya eş değerdir. Bunun sebebi olarak
Platon’un bilgi anlayışından kaynaklanan idealist bir yaklaşımdır. Platon’a
göre bilgi üretilen bir şey değil hatırlanan bir şeydir. Bizler aslında var
olan bütün bilgilerin bilgisine sahibizdir. Ancak onları unutmuş ya da bir
şekilde hatırlayamamaktayızdır. Bu sebeple Platon’un bireye sağladığı eğitim
zaten bireyde var olan bilgilerin gün yüzüne çıkan bilgileri iyiyi temsil
etmektedir. Platon güzel ile iyiyi birbirine denk görmektedir. Yani ona göre
güzel olan iyidir, iyi olan ise güzeldir. Zaten aksi düşünülemez. Kısaca
söyleyecek olursak Platon’a göre eğitim ruhun gücünü iyiden yana çevirmesidir.
Platon şöyle ifade ediyor;
“ Eğitim,
ruhun gücünü “iyi”den yana çevirme ve bunun için en kolayen şaşmaz yolu bulma
sanatıdır. Yoksa ruhu görme gücünü vermek değil; Çünkü güç onda kendiliğinden
vardır; ama kötü yöne çevriktir. Bakılmayacak yana bakmaktadır. Eğitim onu
yalnız iyi yana yöneltir ( PLATON, 2001:186)”
Buradan
da anlaşılacağı gibi eğitim mefhumu bireyin kendisinde bir aydınlanma yaşaması
yolu ile iyiye doğru temayül etmesidir. İyiden kasıt ise bireyin erdemli bir
birey olmasıdır. Platon eğitimini inşa ederken, bireylerde 4 erdemi ortaya
çıkarma ve bu erdemlerin en doğru şekilde kullanılmasını amaçlamaktadır. Nedir
o erdemler? Platon’a göre erdem 4’tür; 1) Ölçülülük, 2) Adaletlilik, 3)
Yiğitlik ve 4) Bilgelik. Platon bireylerde bu erdemlerin bulunduğunu kabul
eder. Ancak kiminde fazla veya kiminde az. Şunu da ifade etmek gerekir; bu
erdemler her zaman doğru bir şekilde kullanılmamaktadır. O yüzdendir ki
bireylerde var olan bu erdemlerin, herhangi bir çıkar gözetmeksizin ve riyadan,
gösterişten kaçınarak kullanılması gerekir. Aksi takdirde sırf birbirine
üstünlük kurmak veya şan, şeref elde etmek için kullanılmaktadır. Bu da ister
istemez, toplumun yozlaşmasına ve toplumun bozulmasına sebep olmaktadır.
Bunları ortadan kaldırmak ve iyi bir toplum olmak istiyorsak? Bireylerde var
olan erdemlerin eğitim yoluyla iyiye doğru yöneltilmeli ve bireye en uygun olan
mesleğin kazandırılması gerekmektedir. Aksi takdirde ne olur diye soracak
olursak? Bireylere en uygun meslekler kazandırılmaz ise ya da işin ehli
dururken o işin başına daha az ehil biri gelirse, bu devletin düzeninin bozulacağını
ve işi ehiller yapmadığı için yıkılmaya mahkum olacağını ifade etmektedir.
Eğitim
faslını biraz daha genişleterek uzun uzun anlatalım. Platon’un eğitimi en kısa
haliyle “soyut- somut-soyut” formülü çerçevesinde ele alabiliriz. Yani onun
eğitim anlayışı soyuttan-somuta, somuttan da- soyuta akan bir süreçtir. Ve
eğitim dar bir oda içerisinde yapılan ve belli bir süreye sıkıştırılan bir şey
değildir. Biraz konudan uzaklaşarak şunu ifade etmek gerekir; bugün
psikolojinin geldiği nokta bireylerde yaşantı yoluyla bir eğitim oluşturma
noktasıdır. Platon bunu 2500 yıl önce uzun uzun kendi ideal devletin de
anlatmıştır. Platon’da eğitimin yaşantı yoluyla kazandırılacağını ifade
etmektedir. Teori ile pratik birbirinden bağımsız iki şey değildir. Aksine
birbirini tamamlayan bir elmanın iki yarısı gibidirler. Platon aslında anımsama
kuramı, yaşantı yoluyla öğrenmeyi sağlayan bir kuram olmuştur. Bunu ortaya
atarken belki bunu hedeflememiş olabilir. Ancak bilgilerimiz daha önce idealar
dünyasında bireye nakşedilmiş ve tekrar gerçek dünyanın yansısı olan bu dünyada
farklı olaylar yaşayarak aynı bilgilerin ortaya çıkmasını ifade etmektedir.
Tabi sorulabilir; Acaba yaşadıklarımız veya yaşayacaklarımız idealar
dünyasından tamamen ayrı ve farklı şeyler midir diye? Açıkçası tartışılması
gereken bir konu. Bunu neden söylüyoruz eğer bilgilerimiz değişiyor ise o halde
var olanlar ve bu var olanlar üzerinde bir yaşantı oluşturup yeni bir bilgi
elde etmiyorsak, o halde önceden yaşadığımız bir şeyin ya bir benzerini yada
aynısını yaşamış olmaktayız.
O
halde Platon’un eğitim görüşünü biraz daha açalım. Platon’a göre insanın iki
yanı vardır; 1) Beden ve 2) Ruh. Bu iki yana denk gelen iki tür eğitim türü
vardır; 1) Beden Eğitimi (Jimnastik) ve 2) Ruh Eğitimi (Müzik). Platon bu iki yönü
eğitmek için iki eğitim türünü seçmiştir. Ve bunlar aracılığıyla bir insanın en
doğru şekilde eğitileceği kanaatindedir. Platon eğitim anlayışını devletin bir
üyesi olan bekçiler üzerinden anlatmaktadır. Bizde bu anlatıma sadık kalarak
alıntılarımızı bekçinin geçtiği bölümlerden alıntılamaktayız. Şunu da belirtmek
gerekir. Eğitim bekçiler üzerinden anlatan Platon bunu bütün bir eğitim
sistemine mal etmektedir.
Platon
bekçinin yetiştirilmesi yani eğitimini geleneksel yollar ile yapmayı
hedeflemektedir.
“
Şimdi bu yetiştirme nasıl olacak? Öteden beri sürüp gelen yetiştirme yolundan
daha iyisini bulmak zordur. Bu yolsa, beden için idman, ruh için müziktir (
PLATON, 2001:64).” Görüldüğü gibi Platon eğitimi iki başlık altında yani idman
ve müzik altında toplar. Bireyler için iyi eğitim bunlar ile sağlanır. Bunlar
içerisinden de önce müzik eğitimi verilir. Bunu da şöyle bir alıntı ile
belirtelim;
-
Peki,
yetiştirme önce müzikle başlar, değil mi?
-
Evet.
-
Müzik
dediğimiz eğitime söz sanatları da giriyor mu ?
-
Evet
( Platon, 2001:64).”
Buradan
da anlaşılacağı gibi eğitimin başlangıcı müziğe bağlı olan söz sanatları ile
başlamaktadır. Söz sanatlarından kastedilen şey ise edebiyat, şiir, masaldır
vs. Ama Platon özellikle masal üzerinde durur. Söz sanatlarını ikiye ayırır; 1)
Gerçeğe uygun olanlar ve 2) Uydurma olanlar. Uydurma olanlar isminden de
anlaşılacağı gibi gerçekte var olmayan ama varmış gibi anlatılan şeylerdir. O
da masala tekabül etmektedir. Yani eğitimin başlangıç noktası masaldır. “
Çocukları önce masal anlatmıyor muyuz?
Masalda gerçeğe uygun şeyler varsa da bunların çoğu uydurmadır. Küçükleri
yetiştirirken idmandan önce masalları kullanırız ( Platon, 2001:64).” Şunu da
belirtmek gerekir. Platon burada bütün masalları kastetmemektedir. Bunuda şöyle
dile getirmektedir;
-
“
Öyleyse her aklına gelenin uydurduğu masalları çocukların dinlemesi doğru
mudur? İleride edinmelerini istediğimiz düşüncelere aykırı şeyler duymalarına
göz yumacak mıyız?
-
Hayır.
-
O
zaman ilk işimiz, masalcıları kollamak olacak. Masalları güzelse, bırakacağız
söylesinler. Kötüyse yasak edeceğiz. Anaları, dadıları kandırıp, çocukları
yasak ettiğimiz masalları anlattırmayacağız. Çocukların bedenlerinden önce
güzel masallarla ruhlarını yoğurmalarını isteyeceğiz. Bugün anlatılan masallara
gelince, çoğunu atmalı (PLATON, 2001:64).”
Bundan da
anlaşılacağı gibi devlet veya yöneticiler çocuklar için en uygun masalları
seçecek olan kurumdur. Bu seçilen masalları, çocukların ruhi bakımdan
gelişimini sağlayacak masalları seçmeliyiz. Masalların bir kısmının
yasaklanmasının iki sebebi vardır; 1) Yalan söylemesi ve 2) Tanrıları
kötülemesidir. Burada daha önce belirttiğimiz eğitimin mahiyetine geliyoruz.
Neydi o? Eğitim bireyin iyiye yönelmesiydi. Yalan bireyin iyiye yönelmesine
engeldir. Çünkü erdemlere ters düşer. Bundan dolayıdır ki; yalan içeren
masallar yasaklanmalıdır. Tanrıları kötüleyen masalların sebebi ise açık ve
nettir. Platon tanrıları sadece ve sadece iyinin sebebi olarak görmektedir.
Onlar kötünün sebebi değildir. Eğer bizler çocuklarımıza tanrıyı kötüleyen
masallar anlatırsak, çocuklarımıza tanrıya karşı bir ön yargı yerleştirmiş
oluruz. Bundan dolayı çocuklarımız tanrıyı sevmezler. Yani tanrıyı sevmedikleri
gibi tanrının sebep olduğu iyiyi de sevmeyeceklerdir.
“ Demek
tanrı iyi olduğu için, insanların başına gelen her şey çoğumuzun sandığı gibi
ondan gelmez. Yalnız iyi olan şeyler tanrıdan gelir… İyi şeylerde, kötülüklerden
daha az olduğuna göre, Tanrıdan çok değil az şey gelir bize. Kötü şeyler için,
başka sebepler aranmalı. Bunların tanrıdan geldiği söylenmemeli ( PLATON,
2001:66).”
Müzik eğitiminden
sonra beden eğitimi gelir. Beden eğitimi isminden de anlaşılacağı gibi bedenin
eğitilmesidir. Bu da belirli jimnastik veya güreş faaliyetiyle olmaktadır. Bu
etkinlikleri daha çok bekçiler, savaşçılar vs. yapar gibi görünmektedir. Ancak Platon
bunu herkesin yapması gerektiğini ifade eder. Hatta bu hareketleri yapmanın
insanı zihinsel olarak da eğiteceğini ifade eder. Şimdi bunlar nasıl
olmaktadır? Müzik eğitiminde pasif olan bireyler, beden eğitiminde aktif duruma
geçerler. Bunun sebebi de yaşantı yoluyla elde edilen bu faaliyetlerin daha
kalıcı hale geleceği ve bununla birlikte bireyin kendinde var olan
eksikliklerin sahada daha net bir şekilde göreceği veya onu eğitenlerin
göreceğini savunur. Aksi takdirde birey sadece teorik olarak öğrenirse,
uygulama yanı eksik kalmış olur. Olası bir uygulamada mağlup olabilir. Bu
mağlubiyetin neticesinde birey moral olarak kötü hissedebilir. Ama daha önce
uygulamış ve hem bendenen hem de zihnen hazırsa yenilse de kendini bir şekilde
toplarlar. Uygulama kısmında ise daha çocukken savaşı izlemeye götürülebilir.
Yada aslına benzer belirli aletler ile oynayabilir. Bu oyuncaklar ise tahtadan
veya topraktan vs. gibi maddelerden yapılmalıdır. Bir örnek ile açıklayacak
olursak; At eğitimi almamış bir çocuğun, at eğitimine yatkın olabilmesi yada
ileride alınabilecek at eğitimine hevesli olabilmesi için kendine özel olarak
yapılmış bir tahtadan ata binerek ileride alacağı at eğitimine karşı ilgili ve
alakalı olacaktır. Bu da çocuğun atlara olan ilgisini arttıracaktır. Son olarak
şunu ifade etmek gerekir; beden ve müzik eğitimlerinin amacı zihinsel olarak
bireylerin iyiye olan yönelimini kazandırmaktır. Yani beden eğitimi de neticede
zihinsel olarak çocuğun gelişimini sağlamaktır.
-
“
Peki öyleyse, Glaukon, müzikle jimnastiğe dayanan bir eğitim yolu kuranlar,
birçoklarının sandığı gibi, biriyle sade bedenimiz, ötekiyle yalnız içimizi
eğitmek amacını gütmezler değil mi?
-
Hayır.
-
Herhalde
ikisinin de amacı, daha çok kafamızı yetiştirmektir ( PLATON, 2001:92).”
Daha
önce belirtmedik ama Platon eğitim ile öğretim arasında bir fark görmektedir.
Eğitim beden ile ruh arasında bir senkron oluşturmaktır. Öğretim ise salt
zihinsel bir faaliyet olan bilginin ortaya çıkmasını sağlayan bir faaliyettir.
Bundan sonra öğretim faslını açıklayacağız. Öğretimde, eğitim gibi çocukluktan
başlayacak bir faaliyettir. Çocukluktan başlamasının sebebi daha sonraki
yaşlarımıza geldiğimizde öğretim hakkında en azından azda olsa bir bilgiye
sahip olması istediğindendir. Bununla beraber öğretim 20’li yaşlara kadar
çocuklara bu bilgiler karmaşık şekilde verilir. Yani verilen bu bilgilerin
herhangi bir şekilde sınıflanması ve düzenlemesi söz konusu değildir. Bu
bilgiler çocuklara gelişi güzel olarak verilmektedir. Öğretimde verilmesi
gereken 3 tür bilim vardır; 1) Aritmetik, 2) Geometri ve 3) Astronomi ’dir.
Aynı
zamanda metod olarak da kendimize Dialektika’yı seçmeliyiz. Bundan dolayı,
Platon Dialektika’yı bilimlerin tacı olarak görür. Öğretim süreci içerisinde
ilk verilmesi gereken bilim Aritmetik’tir. İkinci olarak, öğretilmesi gereken
bilim Geometri’dir. Geometri, Platon için ayrı bir öneme sahiptir. Platon’a
göre geometri gerçeğe ulaşmada bir aracı yada gerçeğe götüren bir yol olarak
görüyor. Yani gerçeğin özüne geometri ile ulaşacağını ifade ediyor. “ Bunda
anlaşırız elbet; çünkü, geometri, değişmeyenin bilgisidir ( PLATON, 2001:195).”
Platon geometri bilimi ile ideaların bilgisine ulaşacağını düşünmektedir. Diğer
bilimler ise buna yardımcı niteliğindedir. Ancak onlar ile gerçeğin bilgisine
ulaşamayız. Üçüncü bilim ise Astronomi’dir. “ Üçüncü bilim olarak da
astronomiyi verelim mi dersin ( PLATON, 2001:195)?” Bunların dışında Platon
dördüncü bir bilimin varlığından bahseder. Ancak onun daha keşfedilmediğinden
bahseder. Keşfedildiği takdirde bu bilimlerin yanına ekleneceğini dile getirir.
Platon eğitim ile öğretim arasındaki farkı söyledikten sonra. Öğretimin,
eğitimden farklı olarak öğrenme
zorunluluğu yoktur. Yani eğitim zorla da olsa bireye kazandırılacak olan bir
süreçtir. Ancak öğretim keyfi tutulur çünkü her zihin bu bilgileri kavramaya
bilir. “ Çünkü, hür insan hiçbir şeyi şeyi köle gibi öğrenmemeli. Bedene zorla
yaptırılan şeyin ona kötülüğü olmasa bile, kafaya zorla sokulan şey akılda
kalmaz ( PLATON, 2001:209).” Eğitimin amacı bireyi iyiye yöneltmek olduğu için
kimi yerde zor kullanılabilir. Yada yapısı gereği bazı bireylerin gevşekliği
yada ilgisizliği onların eğitilmesine engel olmamalıdır. Bireyler eğitime karşı
bir tavır alır yada karşı durmaları durumunda bekçiler aracılığıyla gereken cebir
uygulanmalıdır. Aksi takdirde kötüye bakan ruh düzeltileme. Ve de bu toplumun
yapısını bozar. Aynı zamanda bir huzursuzluğa yol açabilir. Öğretimde durum çok
daha farklıdır. Öğretimin amacı hakikate yani idealara ulaşmaktır. Platon
devlet kitabında herkesin gerçeğe ulaşamayacağını kabul eder. Mağaradan çıkan
insan sayısı kısıtlıdır. Bu yüzden zor kullanılarak mağaradan çıkabilecek
insanlarında, bu zor kullanma yüzünden mağaradan çıkma durumunu ortadan
kaldırmamak gerekir. Platon’un devletinde mağaradan çıkanlar mağaradan
çıkamamışlara yol göstermelidir. O kişide Filozof-Kral’dır. Bu eğitimlerin 20
yaşına kadar herkese verilmesi gerekir. Hem dağınık verilen öğretimin hem de
eğitimin ( müzik-idman). 20 yaşından sonra öğretim bakımından bir ayrılık baş
göstermektedir.
“ Bundan sonra, yirmisine varan delikanlılar arasında
bir seçme yapılacak. Seçilenler ötekilerden daha üstün tutulacak ve çocukken
onlara karmakarışık verilen bilgiler artık bir sıraya konarak verilecek ki,
bakalım, hem bilimlerin kendi kendileriyle, hem de gerçek varlıkla ilintilerini
geniş bir görüşle kavrayabiliyorlar mı ( PLATON, 2001:203)?”
Yani
20 yaşından sonra bireylere karışık olarak verilen bilimleri zihinsel olarak
bir sınıflama yapmaları gerekiyor. Eğer bireyler bunu becerebiliyorlarsa
öğretim süreci devam eder. Aksi takdirde bir zanaat ile uğraşırlar. Çünkü
istidad olarak bilimleri öğrenmeye meyilli değildirler. 20 yaşından sonra
30’una kadar öğretim süreci devam eder. Ondan sonrada bir eleme gerçekleşir.
“ Bu denemeyi de yapıp hangilerinin dialektikaya en
elverişli, bilimlerde, savaşta ve kanunların istediği bütün işlerde en sağlam olduğunu
anlayınca, otuzuna varan seçkinler arasından bunları ayıracaksın. En büyük
şerefleri vereceksin onlara. Hepsini birer birer dialektika da deneyeceksin.
Hangilerinin göz ve öteki duyularının yardımı olmadan akıl gücüyle varlığın ta
kendisine yükseldiğini araştıracaksın. İşte dostum, en dikkatli olacağın yer de
burasıdır ( PLATON, 2001:204).”
Daha
öncede belirttiğimiz ulaşmadaki metodumuz dialektida’dır. Platon gençlerin
dialektika ile ilgilenmelerini istememektedir. Çünkü onlar yaşları ve düşünce
durumları itibariyle dialektikayı salt eleştiri yapmak için kullanmaktadırlar.
Bundan dolayıdır ki; çocuklarımızı genç yaşta dialektika ile tanıştırmamak
gerekir. Çünkü o birini eleştirel olarak bozduğunda hırslanır. Ancak hitabeti
ve mantıksal çıkarım yönünden daha kuvvetli biri geldiğinde de o zaman kendi tartışmada
kaybeden taraf olur ve hakikate ulaşmada yöntem olarak kabul ettiğimiz,
dialektikadan soğur ve bir daha ilgilenmez. Yani onu terk eder. Bir daha dönmez
ona. “ Seçtiğin otuz yaşındaki adamların bu acınacak hale düşmemeleri için
dialektikaya girmelerinde önce alınacak bütün tedbirleri alman gerekmez mi (
PLATON, 2001:205).”
-
“
Daha gençken dialektikayı tatmalarını önlemek, önemli bir tedbir sayılmaz mı?
Herhalde görmüşsündür, delikanlılar dialektikanın tadına vardılar mı, aşırı
giderler bir oyun yaparlar onu. Birbirlerinin tersini söylemekte kullanırlar.
Kendilerini bozanlar gibi onlar da başkalarını bozmaya çalışırlar. Birbirlerini
akıl oyunlarıyla çekiştirip didiklemekten köpek yavruları gibi zevk alırlar.
-
Gerçekten
bu büyük bir zevktir onlar için.
-
Karşılarındakini
sık sık bozduktan ve kendilerini de bir hayli bozulduktan sonra, önce
inandıkları şeye inanmaz olurlar artık. Sonunda onlar da, onlarla birlikte
bütün felsefe de halkın gözünden düşer ( PLATON, 2001:205).”
Son
aşamada 50 yaşından sonraki aşamadır. Öğretimin bu aşamasında gerçekliğin
kendisine bakmaya zorlanır bireyler. Aynı zamanda yeri geldiğinde aksayan
devlet yönetimine ve siyasete dahil olurlar. Buradaki amaçları rayından çıkan
ve iyiden sapan yönetimin düzeltmektir. Yani devletin tekrar iyiye temayülü
için katalizör görevi görürler. Ve zamanlarının büyük bir çoğunluğunu felsefeye
ayırırlar.
“ On beş yıl. Elli yaşında sağ kalan; her türlü iş ve
bilimlerde, her bakımdan başkalarını aşanları, varılacak son yere iteceksin.
Ruhların gözünü açıp her şeyi aydınlatan gerçek varlığın ta kendisine bakmaya zorlayacaksın. İyinin
kendini gördükten sonra onu örnek tutup toplumu, insanları ve kendilerini düzene
sokacaklar. Kalan ömürleri boyunca vakitlerinin çoğunu felsefeye ayıracaklar.
Ama sıraları gelince politika belalarına göğüs gerecekler. Birbiri ardı sıra
kumandayı ele alacaksın şan, şeref için değil, yalnız halkın iyiliği için,
kaçınılmaz bir ödevi yerine getirmek için devletin bekçiliğinde yerlerine
geçecek, kendilerine benzer yurttaşalar yetiştirdikten sonra mutlular ülkesine
göç edecekler. Devlet onlara anıtlar dikecek! Ve Apollon rahibesinin diyeceğine
göre ya Tanrılar, yada mutlu ruhlar için kesilen kurbanlar onun için de
kesilecek ( PLATON, 2001:206).”
Öğretimin
bu son aşamasından sonra bireyin ortadan kalkması ile Platon’un devlet
kitabında ele aldığı ideal eğitim ve öğretim son bulmaktadır.
Yasalar
kitabı Platon’un devlet kitabında ideal devlet için yer verdiği konuları daha
açık bir şekilde değerlendirdiği kitap olarak göze çarpar. Ancak eğitim faslı
devlet kitabındaki gibi. Daha detaya inmekten ziyade onun devamı
niteliğindedir. Özellikle bazı bölümleri tekrardan başka bir şey değildir.
Eğitim kısmında fazlaca bir değişiklik yapmamıştır. Aksine bazı bölümlere
değinmemiştir. Şunu ifade etmek gerekir; Platon devlet kitabında kurduğu eğitim
çerçevesini, yasalar kitabında korumuştur. Çünkü onun eğitim anlayışı idea’ya
varan ve değişmesi pek mümkün olmayan bir anlayışa sahiptir. Mesela aynı şeyi
yönetim için söyleyememekteyiz. Yönetim kısmını açıklarken buna değiniriz.
Yasalara
göre eğitim;
“ Haz ve sevgi, acı ve nefret akılla kavrayamadıkları
çağda çocukların ruhunda doğru biçimde oluşursa, akılla kavramaya başladıkları
zaman da uygun alışkanlıkları edinme konusunda akılla doğru bir uyum
kurarlarsa, bu uyumun bütünü erdemdir; hazlar ve acılar konusunda, başlangıçtan
sonuna nefret edilecek şeylerden nefret edecek, sevilecek şeyleri sevecek
biçimde doğru yetişmiş olmayı uslamlama ile ayırıp da “eğitim” diye
adlandırdığında benim tanımıma uygun doğru bir tanım yapmış olursun ( PLATON,
2007:85-86).”
Devlet
kitabında eğitim için güzele ve iyiye, ruhun çevrilmesi demiştik. Bununda
erdemlerin bireylerin ruhuna kazandırılması ruhuna kazandırılması yoluyla
gerçekleşeceğini ifade etmiştik. Bir fark olarak burada özellikle usun
vurgulanması belirtilebilir onun dışında anlamsal manada bir fark yoktur.
Bireye kazandırdıklarınız usa uygun değilse bireyin yaradılışına aykırı bir
durum söz konusu olur. Ama usun ruhta var olan bir yeti olduğunu kabul eder. Ve
ruhun iyiye doğru döndürülmesi, direkt olarak bireyin yaradılışına uygun, yani
usa uygun olur. Bu da orada mantıksal açıdan bir farkın olmadığını sadece net
bir ifaden kaçındığı yargısına varmamız kanaatini taşımamızı sağladı.
Bir
benzerlik olarak yine devlet kitabında eğitimin müzik ile başladığını ve beden
eğitimi ile devam ettiğini ifade etmiştik. Yasalar kitabında da eğitim müzik
ile başlar. Yani müziğin söz kısmı olan edebiyat ile başlar ve beden eğitimi
ile devam eder. Müzik eğitimi ruhun ve bedenin bir uyum içerisinde
çalışmasıdır. Yani müziğin temel hedefi ritim ve düzen kazandırmaktır. Bu
sayede ruh beden ile birbirleriyle olan ilişkisini nasıl kuracağını ve nasıl
uyumlu bir şekilde hareket edeceklerini bilir duruma getirilir. Müziğin
arkasından gelen beden eğitimiyle de kısa sürede nasıl akılsal olarak görünüş
dünyasına dair problemlere çözüm üretileceği sorununu ortadan kaldırır. Devlet
kısmında bahsetmiştik. Beden eğitiminin amacı farklı olarak “Krypteia” terimini
kullanıyor, Platon. Platon yasalar kitabında Krypteia eğitimini vurgular. Bunu
şöyle açıklayabiliriz; Gerçek bir savaştaymış gibi köyler basılır ve insanlar
öldürülür. Aynı zamanda beden eğitimi uygulamalı bir eğitim olup devlet
kitabında bahsedilen uygulamaya dair, diğer bütün maddeler bunun içinde
geçerlidir. “ Bunları yetiştiren kişi de her birinin eline aslının aynı küçük
araçlar vermeli, örneğin marangozun cetvel ve çekül kullanması, savaşçının
oynarken ata binmesi ( PLATON, 2007:74).” Yani beden eğitimi tamamen uygulama
üzerine kurulmuş bir sistemdir. Somut olaylar üzerinden yürüdüğü için bu
şekilde daha nitelikli bireylerin yetiştirileceği inancındadır. Platon devlet
kitabında olduğu gibi yasalar kitabında da eğitim ile öğretim arasında bir fark
görmektedir. Eğitim bütün bir topluma öğretilmesi gereken bir durumdur. Çünkü
bireylerin başı boşluğunu ortadan kaldırmak ve düzeni sağlamak için bireylerin
biçimlendirilmesi ve bu biçimlendirmelerinin sonucunda erdemlerin ortaya
çıkması gerekir. Aksi takdirde toplumsa huzurun bozulduğu ve kaosun hakim
olduğu bir toplum haline gelir. Eğer eğitim bütün bir topluma uygulanmaz ise o
zaman bireylerin birbirlerine karşı zulüm etmesinin önü açılmış olur. Ya da
adam kayırmanın, adaletsizliğin önü açılmış olur. Onun için eğitim yoluyla
bireylerin ruhlarının iyiye doğru çevrilmesi gerekir.
Öğretim
kısmı yine devlet kitabında olduğu gibi 3 kısma ayrılıyor; “ Özgür yurttaşlar
için üç bilgi alanı daha var: birincisi, hesap ve sayı bilgisi; ikicisi,
uzunluk, yüzey ve hacim ölçme bilgisi; üçüncüsü de, yıldızların dönüşü ve bu
doğal harekette birbirleriyle olan ilişkileri ( PLATON, 2007:299).”
Anlaşılacağı üzere; 1) Aritmetik, 2) Geometri ve 3) Astronomi bilgisidir.
Yöntem olarak da yine “Dialektik” yöntemi kullanıyor, Platon. Daha öncede
bahsettiğimiz gibi. Bireylerin zihninde zaten bu bilgiler var ancak üstü bir
şekilde örtülmüş ya da unutulmuşlardır. Bu yöntem ile bu bilgiler tekrar gün
yüzüne çıkartılmalıdır. Hakikatin bilgisine geometri bilimi ile ulaşabiliriz.
Bu eğitim sisteminin koruyucusu yöneticiler olmalıdır. Aynı zamanda
uygulayıcıları da yine yöneticilerin atadığı öğretmenler olmalıdır. Aksi
takdirde verilen eğitimin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği tartışılmaya başlanır.
Doğal olarak bütün toplum için düşünülen ideal vatandaş profili
gerçekleştirilemeyecektir.
Belki
de devlet kitabında yer alan ancak, yasalar kitabında yer almayan tek husus şu
olabilir; bilimlerin belli aşamalarda bireye verilmesi hususudur. Yasalar
kitabında böyle net bir ayrım söz konusu değildir. Belki de Platon erdemlerin
ruhunda erken çıkmış bir bireyin erken yaşta bu bilgilerin öğretileceği fikrine
varmış olabilir. Ya da gereksiz bulduğu için yasalar kitabında yer vermemiş
olabilir.
Görüldüğü
üzere devlet kitabı ile yasalar kitabı arasında eğitim bakımından çok bariz bir
fark yoktur. Bunun olmayışının sebebi bilginin genel-geçer değil, sürekli
kalıcı ve değişmez olduğu inancıdır. Bu bakımdan ele alındığında he iki kitap
da fark olmayışı akla yatkın bir durumdur.
KAYNAKÇA
1)PLATON,
(2007) Yasalar, Çev. Candan ŞENTUNA- Saffet BABÜR, Kabalcı yayınevi,
İstanbul
2)PLATON, (2001) Devlet, Çev. Sabahattin EYÜPOĞLU- M. Ali CİMCOZ,
Türkiye İş Bankası yayınları, İ
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder