Platon
yaptığı araştırmalar ve incelemeler sonucunda 5 yönetim şekli belirliyor. Bu
devletler içerisinde biri vardır ki; buna monarşi ve aristokraside diyebiliriz.
Kendi ideal devletini bu rejim ile gerçekleştirileceği inancındadır. Aslında 6
yönetim şekli vardır da denilebilir. Ancak, aristokrasiyi ve monarşiyi tek bir
yönetimin başta bulunanların çokluğu ve azlığı durumuna göre değişen tek
yönetimin iki ayrı yüzü olarak görür. Bunun içindir ki, bu iki yönetim, tek bir
olarak sayar;
“ Bunlardan biri bizim kurduğumuz devlet şeklidir.
Ama ona iki ad verebiliriz. Baştakilerden biri ötekilerden üstünse, buna
monarşi, baştakiler birbirine eşitse aristokrasi, yani en iyilerin yönettiği
devlet ( PLATON, 2001:123).”
Bu
hususa değinmemizin sebebi, Platon yasalar kitabında monarşi ile aristokrasiyi
birbirinden ayırıyor. Devleti yönetmenin 6 şekli vardır’ der. Ya da daha doğru
bir ifadeyle yönetim durumlarına göre 6 yönetim şekli vardır’ der. Aslına
bakılırsa Platon devlet kitabında 5 yönetim şekli var, derken bile , 6 yönetim
şeklini kast etmiş oluyor. Yasalar kitabında monarşi ile aristokrasiyi
ayırmasının sebebi filozof olarak başa geçecek kralın kolay yetişmediğini kabul
etmesinden kaynaklanıyor. Onda var olan erdemlerin tek bir kişide bulunmasından
kaynaklanan sıkıntı ile aristokrasi ve monarşiyi birbirinden ayırmayı uygun
bulmaktadır. Gerçek anlamda filozof-kralın yetişmesi bazen asırlar
alabilmektedir. O yüzden bu erdemlerin kendinde çıktığı bireylerin bir kurul
oluşturarak devleti yönetmesi gerektiğini ifade eder. Bu tür yönetime de
aristokrasi adını veriyoruz. Yani
aristokrasi bazı erdemlerin kendinde çıktığı kişilerin bir araya gelerek ya da zorla
bir araya getirilerek devleti yönettiği yönetim şeklidir. Platon gerçek bir
filozof-kralın ortaya çıkması durumunda yönetimin kendisine bırakılması
gerektiğini ve her anlamda bilge olduğu için, devletin yararını da gözeteceği
için kanunları veya yasaları revize etme gücüne ve bilgisine sahip kişi
olduğunu ifade eder. Bu yönetimin dışında yer alan 4 yönetim şekli vardır; 1)
Timokrasi, 2) Oligarşi, 3) Demokrasi ve 4) Zorbalık (Tiranlık). Platon’a göre
yönetim şekilleri bunlarıdır. Aynı zamanda her yönetimin kendine benzeyen bir
de yönetileni olmak zorundadır. Bu yönetim adlarıyla anılan topluluklar ve
halklar vardır. Mesela demokrasi rejimine karşılık gelen bir de demokrasi
insanı vardır. Bu insanlar kendi yönetimlerinin özelliklerini taşırlar. Taşımak
zorundadırlar. Aksi halde adını koyduğumuz yönetimin adı değişmek zorundadır.
Yani demokrasi ile yönetilen bir toplumun, aristokrasi tipi insana sahip olması
durumunda yönetilenlerin ihtilaliyle sonuçlanır ise ki böyle olması gerekir.
Kendileri gibi bilge birini başa geçireceklerdir. Platon’a göre bu halklar
içinde en iyisi, yönetim şekilleri içerisinde en iyisi olan aristokrasi’ dir; “
Aristokrasi şeklinin karşılığı olan insan üzerinde durmuştuk; ona iyi ve doğru
insan diyebiliriz ( PLATON, 2001:210).” Bununla beraber yönetim şekilleri
bakımından az önce de dediğimiz gibi en iyi yönetim aristokrasi’ dir. Bu
yönetim halkın refahını ve mutluluğunu doğrudan etkileyecektir. Platon’a göre
en mutlu ve mutsuz hak; “ Herkes açıkça bilir ki devletlerin en mutsuzu
zorbalık, en mutlusu da krallıktır ( PLATON, 2001:240).” Platon bununla
birlikte aristokrasiyi diğer yönetim biçimlerinden ayırır. Çünkü ona göre doğru
ve bozuk olmayan tek yönetim aristokrasidir. Diğer yönetim şekilleri ise bozuk yönetimlerdir.
Yani o yönetimler kusurludur. Bundan dolayı bir şekilde kargaşa ve kaos meydana
gelir. Bozuk yönetim şekillerini de kendi içerisinde derecelendirir;
“ Bu merakını gidermek zor iş değil, çünkü belli
adları var bu şekillerin. Söyleyeyim: Birinci ve en ünlüsü, Girit ve
Lakedemonya’ nın devlet şekli, değer bakımından da ikincisi, Oligarşi dediğimiz
şekildir; bunun bozuk yanlarını saymakla bitmez. Sonra bunun karşıtı olan
demokrasi gelir; ondan sonra da hepsini bastıran Zorbalık; devletin dördüncü ve
en son hastalığı! Bunlardan apayrı bir başka devlet şekli biliyor musun?
Babadan oğula geçen krallıklar, satın alınan beylikler ve bunlara benzer
şekiller, söylediklerimiz arasına girebilir… Yunanlılarda da, yabancılarda da
bunların türlü türlüsüne rastlanır ( PLATON, 2001:210).”
Birinci
yönetim Timokrasi’ dir. Bu yönetimler bozuk yönetimlerdir. Şunu da belirtmek
gerekir; bu yönetimler arasında bir geçiş söz konusudur. Mesela oligarşiden
demokrasiye veya demokrasiden tiranlığa gibi. Nasıl ki iyi yönetim olan
aristokrasi ile monarşi arasında tek veya çok kişinin yönetmesine bağlı olarak
yönetim şeklinin adı değişiyor ise. Aynı geçişkenlik bozuk yönetimler arasında
da söz konusudur. Bunlar içerisinde en kötü yönetim tiranlıktır. Oligarşi
yönetimi zenginler yönetimidir. Oligarşi’ nin, demokrasiye geçişi halk
kitlesinin zenginleri öldürerek ya da zenginlerin bir şekilde ülke dışına
çıkması ve bir daha kendi ülkelerine dönememeleri durumunda demokrasiye
geçilmiş olur. Demokrasiden kast edilen şey bireylerin özgür bir şekilde
hareket etmeleridir. Bu yönetimlerin sıralanışı aristokrasiye bağlıdır. Çünkü
timokrasi- aristokrasiden, oligarşi-timokrasiden, demokrasi-oligarşiden ve
tiranlıkta-demokrasiden çıkar. Yani aristokrasiye yakınlık ve uzaklık
bakımından bozuk hale gelir bu yönetimler. Hangi yönetim aristokrasiye daha
uzak ise o kadar bozuktur.
Timokrasi,
devleti yönetenlerin arasına bir ayrılık düştüğü zaman ortaya çıkar. Daha önce
belirli bir kuralla yönetilen ve her bir kurul üyesinin birbirine karşı
bağlılığının bozulmasıyla aristokrasinin yerini timarşi alır. Bundan dolayı
devletin yönetiminde aksamalar meydana gelir. Bu aksamalar ister istemez,
yönetilenlere de yansır ve toplumda bir ayrılık meydana gelir. Böyle
yönetimlere timokrasi denir. İkinci olarak oligarşi yönetimi gelir. Bu yönetim,
“ Gelir üstünlüğüne dayanan devlet. Zenginlerin yürüttüğü, fakirlerin hiç
karışmadığı düzen ( PLATON, 2001:215).” Bu yönetimde aristokratların bilgiye
olan ilgilerinin azalması ve paraya olan düşkünlüklerinin artmasından
kaynaklanır. Çünkü zenginlerin ve zenginliğin ön planda olduğu devlette ne
kanun kalır ne de şeref. Bütün amaç daha çok zengin olmak için çalışmaktır.
Bundan dolayı yasalar askıya alınır. Ya da zenginler tarafından çiğnenir. Bu da
doğruluğun değil, yanlışın yönettiği bir yönetim halini alır. Bununla beraber
zenginlerin daha zengin olmak için her yola başvurmasıyla sonuçlanır. Zengin
olmak için zenginler, halkına zulüm etmeye ve onların emeğini sömürmeye başlar.
Emeği sömürülen halk buna isyan eder ve oligarkları öldürür ya da ülke dışına
kaçamaya zorlarsa bu da demokrasiyi doğurur. Demokrasinin ortaya çıkması daha
çok zengin olmak için çalışan oligarkların git gide halkı yoksullaştırmasından
kaynaklanır. Yoksullaşan halk bu işe dur demek için örgütlenmelidir. Çünkü
kendileri yokluk içinde yaşarken, oligarklar zenginlik içinde seyr-ü sefa
etmektedirler. Bu da halkta bir kin ve öfke doğurur. Bu kin ve öfkenin
kusulması ve halkın kendilerinin olan malları geri alabilmeleri için
oligarkların öldürülmesi gerekir. Bu da oligarşi yönetiminin sonunu getirir.
Para hırsıyla yanıp tutuşan oligarklar aslında kendi sonlarını
hazırlamışlardır. Bu da birçok oligarkın öldürülmesiyle sonuçlanır. Son olarak
demokrasiden-tiranlığa geçiş kaldı. Artık bu yönetim şekli varılacak en son
noktadır. Çünkü yönetenler, yönetilenlere zulüm etmeye başlar. Zorbalık
kullanırlar. Zorbalığa geçiş, demokrasi yönetiminde yaşayan özgür bireylerin,
doymak bilmeyen özgürlüklerinden kaynaklanır. Onlar her konuda devletin veya
yönetimin bireylere karışmasını istememektedir. Bu doyumsuzluk onları bir zorba
yönetici ile karşı karşıya bırakır. Oligarşi nasıl ki para hırsından
demokrasiye geçti ise aynı hırs yani özgürlük hırsı demokrasinin de sonunu
getirmiştir. Özgür olan bireyler artık köledirler. Hem de özgürlük adına
köledirler. Kendilerini özgürleştirmelerini istemelerinden kaynaklanan sebep
ile sorumsuz kişiler başa geçer. Bu sorumsuzluk neticesinde makam hırsıyla ve
yönetme hırsıyla dolu olan yönetici, yönetilenleri ezmeye ve onları daha çok
sömürmeye başlar. Bunun içinde yine halktan oluşan kolluk kuvvetlerini yani
askerleri kullanır. Kendine karşı çıkan olursa cezasını canıyla öder. Yönetim
şekilleri bunlardı bir de bunlara karşılık gelen yönetilenler vardır.
Birinci
yönetim şeklimiz aristokrasiydi. Tek ve doğru yönetim şekli de budur. Bundan
dolayı bu halk doğruluktan, iyilikten ve mutluluktan nasibini almışlardır. Bu
devlet kanunlar ile düzenlenir. Kanunun amacı bireylerin ve devletin
mutluluğudur. Bu devlette yaşayanlar her zaman iyiden ve güzelden yanadırlar.
Çünkü ancak o şekilde doğruya ulaşabilir ( Doğrudan kast edilen şey hakikattir
).doğruyu bulmak için de bilime ve eğitime önem verirler. Doğru mefhumu
herkesin ulaşabileceği bir şey değildir. Bundan dolayı bu kavrama bizi
götürecek yöneticilerin bizleri yönetmeleri gerekir. Bu yönetici tek olabilir,
ya da çok kişiden oluşan bir kurulda olabilir. Burada ki amaç toplumun
mutluluğudur. Aksi takdirde bozulmaya yüz tutar. Ondan dolayı, yönetilenlerin
ve yöneticilerin çok iyi bir şekilde eğitilmeleri gerekir. Bu yöneticilerin aynı
zamanda bilime olan düşkünlüklerinden dolayı şan, şeref ve para hırsı gibi
hırslarının olmaması gerektiğidir. Zaten bilim sevgisi bütün bu hırsların
üstündedir. Onun için bizleri yöneteneler salt doğruluk ve iyi için devleti
yönetirler. Bu da toplumun mutlu olması demektir. Timarşi insanı şan ve şeref
peşinde koşar. Onun için önemli olan para değildir. Onun için önemli olan makam
ve diğer insanların onu övmesidir. Güzel mevkilere geldiğinde gururu okşanır ve
kendini mutlu hisseder. Bu da onda daha çok övülme isteği doğurur. Onun için parasını
sağa sola dağıtmaya başlar. Devlet için parasını harcar. Amacı daha çok övülmek
ve makam mevki elde etmektir. Ancak parayı hunharca harcaması onun sonunu
getirir. Belli bir zamandan sonra toplum tarafından dışlanmaya başlar. Parası
kalmadığı için bunu tersine de çeviremez. Bunun sonucunda mahkemede yargılanır.
Şan ve şeref hırsı onun sonu olur. Şimdi ise oligarşi insanını tanıyalım.
Oligarşi insanı para peşinde koşan insandır. Para için onurunu satar ve değer
olarak saydığı her şeyi çiğneyebilir. Para bu toplumda yegane hırstır. Para
için her şey yapılır. Bundan dolayı ahlaksızlık ve kanunsuzluk baş gösterir. Bu
da toplumun ve yönetimin sonunu getirir. Demokrasi insanı özgürlükten
kaynaklanan sebeple başı boş yaşar. Tabiri caizse, gününü gün eder. Bu insanda
erdemlerden eser kalmamıştır. Ne yiğitlik vardır, ne ölçülülük, ne de adalet
vardır. Bu toplum, bireylerin kendi keyiflerinin peşinde olğudu bir toplumdur
artık. Temel amaçları bireysel hazdır. Kendinden başka bir şeyi düşünmezler.
Onlar için gelenek- görenek önemsizdir. Çünkü bunlar bireyi kısıtlayan ve
hazlardan uzak tutan şeylerdir. Bu toplumun istekleri zorunsuz isteklerdir.
Yani insan için yapılması şart olmayan şeylerin yapılmasıdır. Ancak bu topluluk
bunları sürekli bir surette yapmak ister ve hazsal anlamda kendini
olabildiğince doyurmak niyetindedir. Son olarak zorbalık halkı kaldı. Bu halk
yönetilenler arasında en mutsuzudur. Yalanın, yanlışın, hilenin en çok olduğu
toplumdur. Mutsuzdur, çünkü yönetime getirdiği kişi halkına zulüm etmeye başlar.
Onları fakirken daha çok fakir yapar. Zamanla halk tiranın kölesi haline gelir.
Baş kaldırmasınlar diye de onları askerler aracılığıyla korkutur. Baş
kaldıranları mahkemelerle yargıla ve öldürür. Yani zulmün kol gezdiği bu
toplumda herkes tiranın kölesi olmuştur. O ne derse o olur. Aksini söyleyen
cezasını çeker.
Platon
kendi ideal devletine yönetim olarak aristokrasiyi seçti. Şimdi bu yönetim
biçiminde kimlerin yönetici olacağına bakalım;
-
“
Peki, şimdi ne kalıyor incelenecek? Devletimizde yönetenler ve yönetilenler
kimler olacak bu değil mi?
-
Evet.
-
Yönetenlerin
yaşlılar, yönetilenlerin de gençler olması gerekir, diyemez miyiz?
-
Diyebiliriz
tabii.
-
Yaşlılar
arasında da en iyilerini seçeceğiz elbette.
-
Çiftçiler
arasında en iyisi kimdir? Toprağı işlemesini en iyi bilen değil mi?
-
Evet.
-
Peki,
yönetenlerimiz, koruyucularımızın en iyileri olacağına göre, bunların, devleti
kurması en iyi bilenler arasından seçilmesi gerekmez mi?
-
Gerekir.
-
Bu
iş için akıllı, değerli, üstelik de toplumla ilgili insanlar bulmalıyız.
-
Doğru.
-
İnsan
en çok sevdiği şeylerle ilgilenir değil mi?
-
İster
istemez.
-
Peki
ama, insan en çok kimi sever? Kiminle arasında çıkar birliği varsa, kimin
rahatını kendi rahatı, kimin yoksulluğunu kendi yoksulluğu sayıyorsa en çok
sevdiği odur.
-
Doğru.
-
Seçeceğimiz
insanlar ömürleri boyunca yalnız toplumun yararına işler görmüş, zararına olan
şeylerden de kaçınmış insanlar olmalı.
-
Öyle
olmaları gerekir.
-
Onları
her yaşta gözetleyip bu ilkeye uygun koruyucular olup olamadıklarına bakmalı,
bu adamlar hiçbir büyü, hiçbir zorla şu inanıştan ayrılmış olmamalı: yapılması
gereken şey, devlet için en yararlı olan şeydir (PLATON, 2001:94).”
Bundan
da anlaşılacağı gibi devleti yöneteneler bilgice ve yaşça büyük olanlardır.
Eğitim faslında değinmiştik. En iyi yasa koruyucular bekçilerdir. Aynı zamanda
eğitim olarak en iyi eğitim ve öğretim ( Burada önemli olan öğretimdir.) olan
kişiler bekçilerdir. Yani koruyucularımızdır. Eğitim 20 yaşına kadar süren bir
formasyondur. Aynı zamanda bir formasyondur. Bütün bir toplum bunu
gerçekleştirmek zorundadır. Ancak bizim için önemli olan eğitim ( İdman-müzik )
değildir. Hakikatin bilgisine ancak ve ancak öğretim ile ulaşılabileceğini
savunuyor. Platon, öğretim içinden de özel olarak geometriyi seçiyor. Bizi
doğruya ulaştıracak olan bilimin yöntemi olarak da dialektikayı seçiyor.
Öğretim kısmı 3 aşamada gerçekleşiyor. Son aşaması yaş olarak 50 ve üstü yani
felsefe ile ilgilenecek kısımdı. Bu insanlar ki, bunlar sayıca çok az kişiler
idi. Yönetimsel anlamda sıkıntı içine düşüldüğünde zorla başa geçirileceklerdi.
Bunlar hakikatin ( Doğrunun ) bilgisine ulaştıkları için şan, şöhret, makam,
mevki ve para hırsı olamadığı için yapacakları düzenlemeler, toplumun lehine
olacaktır. Bunu da ancak ve ancak bir filozof-kral başarabilir. Yönetenler
neden yaşlı olmalıdır? Çünkü bilimde belli bir olgunluğa gelmek ve doğruya
ulaşmak için bilimin 3 aşamasından geçmek gerekir. Aksi takdirde devlet bilgece
yönetilemez ve bilgece yönetilemediği için yok olmaya mahkumdur. Bilimin son
aşaması ve filozofun başa geçmesi;
“ On beş yıl. Elli yaşında sağ kalan; her türlü iş
ve bilimlerde, her bakımdan başkalarını aşanları, varılacak son yere iteceksin.
Ruhların gözünü açıp her şeyi aydınlatan gerçek varlığın ta kendisine bakmaya zorlayacaksın. İyinin
kendini gördükten sonra onu örnek tutup toplumu, insanları ve kendilerini
düzene sokacaklar. Kalan ömürleri boyunca vakitlerinin çoğunu felsefeye
ayıracaklar. Ama sıraları gelince politika belalarına göğüs gerecekler. Birbiri
ardı sıra kumandayı ele alacaksın şan, şeref için değil, yalnız halkın iyiliği
için, kaçınılmaz bir ödevi yerine getirmek için devletin bekçiliğinde yerlerine
geçecek, kendilerine benzer yurttaşalar yetiştirdikten sonra mutlular ülkesine
göç edecekler. Devlet onlara anıtlar dikecek! Ve Apollon rahibesinin diyeceğine
göre ya Tanrılar, yada mutlu ruhlar için kesilen kurbanlar onun için de
kesilecek ( PLATON, 2001:206).”
Daha
sonra platon en iyi filozofun olacağını ifade ediyor. Bunu söylemesindeki amaç?
Hem teknik olarak hem de pratik olarak en iyi eğitimi almış kişiler olmasında
kaynaklanıyor bekçilerin. Bu eğitim anlayışıyla zaten aksi düşünülemez. Aynı
zamanda bekçiler içinden de yaşlı ve en bilge olanı olmak zorundadır. Bilge
diyorum; çünkü hem bilim olarak hem de askeri teknik olarak başa geçecek kişi
bu bilimlerin bilgesi olmaz zorundadır. Aksi takdirde kendinden daha zeki bir
astının bulunması, vereceği kararları eleştiriye ve müdahaleye açık hale
getirecektir. Bu da devleti yöneten kişinin hem ordu hem de toplum nazarında
değersizleşmesine ve duyulan saygıyı azaltacaktır. Filozof-kral çok orjınal bir
görüştür. Ancak şu soruyu sormamıza sebep oluyor; Bizler filozof-kraldan ne
anlamlıyız? Filozof-kraldan şunu anlamalıyız; hem askeri, hem de bilimler
konusunda varılacak son nokta ne ise o noktaya varmış kişidir. Platon’un
gözünden bakacak olursak bilimler aracılığıyla hakikate ulaşmış. Bununla
beraber askeri anlamda bir deha olup girdiği her savaşta galip gelen ve gelecek
olan kişi olarak anlamalıyız. Platon’un filozof-kralını sadece bilimsel anlamda
hakikate ulaşmış biri olarak anlar isek yanlış anlaşılacağı kanaatindeyim. Yani
Platon’ un diliyle koruyuculuk bilgisini de en iyi şekilde anlayan v e onu iyi
anladığı kadar en iyi uygulayan kişi olarak görmeliyiz.
Platon kendi devletini bir insana benzetiyor.
Ve en iyi en yönetilen devletin tek bir insana benzeyen devlet olduğunu
söylüyor;
-
“
Hele devlet bir tek insan gibi olursa! Örneğin, bir insan parmağından
yaralansa, canı ve bedeni onları yöneten başla birlikte bu yaranın acısını
duymaz, parçanın derdi bütünün derdi olmaz mı? İnsanın parmağının ağrıması bu
deme değil midir? Ne kadar küçük bir parçamız olsa, onun derdiyle dertli, onun
keyfiyle keyifli olmuyor muyuz? O iyi olunca, iyileştik demiyor muyuz?
-
Böyle
söylüyoruz gerçekten… onun için de tek
bir insana benzeyen devlet en iyi yönetilen devlettir, diyebiliriz ( PLATON,
2001:137-138).”
Platon
aslında devletin her bir bireyinin derdini bizzat yönetenler ve yönetilenlerin
ortak derdi olmalıdır. Aksi takdirde her bir birey kendi refahını ve
mutluluğunun peşine koşacaktır. Bu da toplumun mutluluğunun göz ardı edilmesine
sebep olacaktır. Bireylerden kasıt bütün bir toplumun toplu halde bir olaya
sevinmesi ve üzülmesidir. Filozofun başa geçmesinin diğer sebepleri; var olanı
yani değişmeyeni bilmesi. Bununla
beraber, varlığı olduğu gibi bilmesidir. Aksi takdirde devleti
yönetemez. Devleti en doğru şekilde yönetebilmesi için var olanı bilmesi bundan
hareketle var olana en uygun takdirde devleti yönetemez. Devleti en doğru
şekilde yönetebilmesi için var olanı bilmesi bundan hareketle var olana en
uygun yönetim biçimiyle, toplumu yönetmesidir. Bununla beraber bu toplum
yasalar ile düzenlenir ve bu yasalara uygun olarak yönetilir.
Platon
yasalar kitabı ile devlet kitabı arasında yönetimsel anlamda en belirgin fark;
yönetici olarak filozof kraldan vazgeçmesi. Buna bağlı olarak ta aristokrasi
yerine demokrasiyi seçmiştir. Demokrasiye bağlı olarak da devlet kitabında
yasaların biraz daha geri planda oluşu, artık devleti yönetemeyecek olan
filozof-kraldan mütevellid yasalara ağırlık vermiştir. Çünkü yasalar
yöneticilerin de üstünde olan ve yöneticilerin yasalara tabi olduğu bir durum ortaya
çıkmıştır. Platon bu görüşlerini değiştirmesinin temel sebebi, gerçek manada
bir ideal devletin kurulamayacağı inancına sahip olmasından kaynaklanıyor. Onun
içinde en iyiyi değil var olan yönetimler içinde en iyiye yakın olan yönetim
biçimiyle kendi kurduğu devletini yönetimsel anlamda ona teslim edecektir.
Platon yasalar kitabında 6 yönetim şeklinden bahseder; 1) Monarşi, 2) Demokrasi
, 3) Aristokrasi, 4) Oligarşi, 5) Krallık ve 6) Tiranlık. Bu altı yönetim
içerisinde 2 yönetim biçimi vardır ki, diğer yönetim şekilleri ondan çıkmıştır.
Bu iki yönetim; monarşi ve demokrasidir.
“ Devlet düzenlerinin iki ana biçimi vardır; bütün
öteki biçimlerin bundan çıktığı söylerse, doğru olur; birine monarşi, ötekine
demokrasi adını verebiliriz; monarşi perslerde, demokraside bizde en uç
noktasına varmıştır; ötekilerden hemen hepsi, dediğim gibi, bu ikisinin
çeşitlemeleridir (PLATON, 2007:144).”
Platon
kendi devletini inşa ederken artık realiteden yani gerçekten var olan
yönetimler üzerinden bir yönetim biçimi inşa etme yoluna gitmektedir. Ona göre
mükemmel devlet yönetim biçimleri yoktur. Sadece mükemmele yakın devlet
biçimleri vardır; o da demokrasi ve monarşidir. Aslına bakılırsa bu iki yönetim
biçiminin de eksiği çoktur. Ancak Platon’un yapmak istediği şey her iki yönetimden
sentez yoluyla daha iyi bir yönetim biçimi oluşturmaktır. Monarşi ve
demokrasinin diğer yönetim biçimlerine nazaran daha iyi oldukları bir nokta
vardır. Demokrasi özgürlük bakımından. Monarşi ise, orta yol ve düzen
bakımından diğer yönetim biçimlerinden ayrılmaktadır. Buna dayanarak iki
yönetim biçiminin bir sentezi olarak yeni bir yönetim biçimi ortaya koyar. Buna
ad vermez ama böyle olduğu takdirde bir devletin en iyi yönetileceğini savunur.
“ O halde, özgürlük ve uyum sağ görüşle birleşecekse,
her iki yönetim biçiminden de bazı
şeyler olmalıdır; bunlardan yoksun olan biz devletin hiçbir zaman doğru düzgün
yönetilemeyeceği söylendiği zaman, anlatılmak istenen budur ( PLATON,
2007:144).”
Platon
için ideal yönetim biçimi budur. Platon devlet kitabında “her yönetim şekline
denk gelen bir halk” var demiştik. Ancak burada bunu belirtmiyor. Belki de
belirtmek istemiyor. Ancak bizler, kendi yönetim biçimine uygun bir vatandaş
profili çizmesinden anlıyoruz ki; yönetim biçimlerine denk gelen vatandaşlar
vardır. Bu kitapta yer vermediği kanaatine sahip olmaktayız.
“ Devlet ve yurttaşlar konusunda, olympiadlarda,
savaş ve barış zamanındaki bütün yarışmalarda birinci olmak yerine, ülkesindeki
yasalara hizmet etmiş olmakla ün kazanan kişi en iyi yurttaştır ( PLATON,
2007:190).”
Platon
için ideal insan tipi yasalara uyan insandır. Yasalar devleti temsil eder. Yani
bir nevi devletin yazıya geçirilmiş halidir. Yasalara uyan kişi aslında
kendisinin iyiliğini refahını ve mutluluğunu düşünen kişilerin çizdiği yolda
ilerlemesidir. Yasalar bütün bir toplumu her yönüyle düzenleyen ve haklının
veya haksızın ortaya çıkmasını sağlayan kurallar bütünüdür. Yasalara gönül
rızasıyla uygulamak demek; ben mutlu ve huzurlu bir yaşam istiyorum demektir.
Bununla beraber bu topluma üye olan her bir birey mutluluğu istiyorum
demektedir. Bunu da yasalara uyarak tescillemektedir. Buradan hareketle devleti
yönetenlerin kimler olacağını belirtmek gerekir. Devlet kitabında devleti
yönetenlerin bekçiler olacağını ifade etmiştik. Aynı durum burada da geçerli.
Ancak farklı bir şekilde devleti yönetir bekçiler. Bu farklılık daha önce
devleti yönetenlerin bekçiler içerisinde en bilgeleri olmaları ile devleti
yönetebilmekteydiler. Yasalarda ise bekçiler seçim yolu ile başa geçerler. Bu
seçimle başa geçiş tek bir bireyin başa geçmesi değil. Seçilen bireylerden bir
konsey ya da kurul oluşturmak suretiyle devletin yönetimini
gerçekleştirmektedirler. Yönetici şu şekilde seçilir;
“ Yönetici seçimi şu şekilde yapılmalı: atlı ya da
yaya birliğinde silah taşımış ve yasaların elverdiği bilek gücüyle savaşa
katılmış ne kadar kişi varsa, hepsi yönetici seçimine katılmalıdır; seçim
kentteki en değerli tapınakta yapılacaktır. Her seçmen, adayının baba adını,
kabile adını ve geldiği demosun adını bir tabletin üstüne yazıp, kendi adını ve
öteki bilgileri de ekledikten sonra, bunu tanrının sunağına bırakacaktır.
İsteyen otuz gün içinde uygun görmediği tableti alıp agoraya bırakabilir.
Yöneticiler tabletler arasından üç yüze kadar en başta seçilenleri bütün kente
açıklayacaklar ve göstereceklerdir; kent aynı şekilde bunlardan istediğini
seçecek ve bu üçüncü oylama bu yüz kişi arasından isteyen istediğini seçecek ve
bu üçüncü oylama kurbanlar arasından geçilerek yapılacaktır. En çok oy alan 37
kişi, haklarında inceleme yapıldıktan sonra, “Yönetici” ilan edileceklerdir
(PLATON, 2007:217).”
Görüldüğü
gibi yönetme işi seçim yoluyla gelen bir kurula bırakılmaktadır. Bu kurul
oylama yoluyla yönetici olabilmektedir. Bundan dolayı Platon yönetim biçimini
demokrasi olarak değiştirmiştir. Eğer bekçiler arasında en bilge 37 kişi
seçilseydi, o zaman bu yönetim biçimi aristokrasi olurdu. Aristokrasi
olmamasının sebebi yöneticilerin bile yasalara tabi oluşudur. Çünkü yöneticiler
yasaların dışında herhangi bir uygulama gerçekleştiremezler. Ancak oy birliği
ile vatandaşın lehine olmaksızın bir yasayı değiştirebilirler. Ancak bunu
gerçekleştirirken herhangi bir şekilde düzeni bozacak yani toplumu fikir
ayrılığına düşürecek davranışlardan kaçınırlar. Oylama ile seçilen yöneticiler
yine yasalar ile göreve gelme ve görevden alma durumu söz konusudur. Platon
göreve gelme ve görevden gitme yaşı olarak şunları ifade eder;
“……. Bir yasa bekçisi yirmi yıldan fazla bu görevde
kalamaz, elli yaşından önce de bu göreve atanamaz; altmış yaşında atanan,
yetmiş yaşından sonra yaşamaya devam ederse, artık bu yöneticiler arasında bu
kadar önemli bir görevi sürdüreceğini düşünmemelidir ( PLATON, 2007:129).”
Bununla
birlikte bu yöneticilerin bütün bir toplumu idare edebilmesi ve ağır olan
yüklerinin azaltılabilmesi için bir meclis kurulmuştur. Bu meclis 30 üyeden
oluşur. Bunların altında bunlara yardımcı olan 360 üye vardır. Bunlar 4 gruba
ayrılarak 4 sınıftan 90 üye çıkarılır. Bu 360 üye yine seçim yoluyla
görevlerine atanırlar . ve görevlerini ifa etmeye çalışırlar. Platon’un devleti
bununla beraber seçkinlerin değil seçilmişlerin devleti haline gelir. Gelelim
en önemli kısıma. Filozof-kralın bir yönetici olarak ortadan kaldırılmasına.
Bunun sebebi böyle birinin kolay yetişemeyeceğinden kaynaklanıyor. Çünkü
mağaradan çıkma ve hakikate ulaşmak zor ve meşakkatli bir süreçtir. Onun
içindir ki, Platon filozof-kralı yasalar kitabında ele almıyor. Ancak şunu
belirtmek gerekiyor; bu demek değildir ki filozof-kralın hiçbir zaman
yetişmeyeceği. Platon bunu olanaklı kılmak için bir yandan demokrasiyi
özelliklede monarşiyi destekleyerek bir sentez ortaya koyuyor. Bunu da yasalar
ile destekliyor. Aksi takdirde, diğer yönetim biçimlerinde çıkacak olan
filozof-kralın başa geçmesi mümkün görünmüyor. Bunu sağlamak için böyle bir
yönetim biçimi ortaya koyuyor. Aslına bakılırsa platon filozof-kralın
yöneteceği bir devleti içinde bir ümit olarak besliyor. Onu da şu şekilde
açıklıyor;
“ Eğer bir gün tanrısal bir talihle yaradılıştan
yetenekli bir insan doğar da bunları kavrayabilirse, kendisini yönetecek hiçbir
düzenleme bilgiden daha üstün değildir, aklın bir şeye bağlı ya da köle olması
doğru değildir, akıl, yapısı gereği gerçekten özgürse , her şeyi yönetmelidir.
Ama bugün hiçbir yerde kesinlikle böyle bir akıl yok, olsa olsa kırıntısı
vardır. Bu nedenle, ikincisi, yani yasa ile düzeni seçmek gerekiyor. Bunlarda
genel olana bakar ve onu görürler, her şeye tek tek bakmaları olanaksızdır (
PLATON, 2007:371).”
Konunun
başında değinilmişti devlet kitabında ideal devletin kurulacağı inancı, yasalar
kitabında ortadan kalkmaktadır. Onun için yönetim biçimini daha realist bir
çerçeveye oturtma gereği hissetmiştir, Platon. Bundan dolayı filozof-kral
terimini yönetimin başına geçmesi konusunda kaldırmış. Ama bir gün çıkacağı ve
yeryüzünde şimdiye kadar yönetilecek olan en mükemmel ve en mutlu devleti
yöneteceği inancına sahiptir.
KA
YNAKÇA
1)PLATON,
(2007) Yasalar, Çev. Candan ŞENTUNA- Saffet BABÜR, Kabalcı yayınevi,
İstanbul
2)PLATON, (2001) Devlet, Çev. Sabahattin EYÜPOĞLU- M. Ali CİMCOZ,
Türkiye İş Bankası yayınları, İstanbul